ANI HİKÂYELER| CÜNEYT ÖZYER
Lastik Oynardık
- Bi' Öğretmen Hikâyesi


Nedret attı lastiğini... Şaaak. Bir Kulüp sigarası kapağına yapıştırdı. Küçük kare karton ve üstünde eskimiş topuk lastiği, sağındaki Yeni Harman ve solundaki Yenice kartonundan otuz santim ileride durdular.

Necdet attı lastiğini... Gelincik kapağının nazlı duruşunu hafifçe bozarak, kaba bir yuvarlanışla epeyce uzaklaştıktan sonra yere kapaklandı.

Kâmuran attı lastiğini... Çoğu bahar Bahar azı Gelincik kapaklarının üstüne lap diye oturdu Bahar az kıpırdar gibi olduysa da, yerlerinden milim oynamadılar. Oyunun kuralına göre durum fauldü. Kamuran gitti lastiğini aldı. İstiflerini bozduğu kapaklara hafifçe dokunup düzeltir gibi yaptı. Sol başa bir Bahar kapağı koyup level (birinci aşama) sonuna kadar oyun dışı kaldı.

Sıra bende. Attım lastiğimi... Sol baştaki Yenice kapağına göbeğinden şaklattım. Bu oyunda çok becerikli değildim doğrusu. Ama vallahi ivmesi iyi bir atışmış ki oldu. Lastik ve Yenice kapağı, Kaymakamlığın önündeki Hükümet Meydanı'nda bir güzel kaydılar. Nedret'in Kulüp kapağını elli santim kadar geçti durdular. Keyiflendim. Böbürlendim. Gittim lastiğimin başında durdum.

Orhan, Halit ve İbrahim attılar lastiklerini... Hizadaki kapakları dağıttılar sadece. İkinci aşamaya kadar oyun dışı kaldılar.

Kural gereği bir kapağı lastik üstünde iken, en uzağa kaydıran oyuncu, hizalı duranların arasından aynı kapaktan bir tane daha varsa, alıyordu. Gittim bir Yenice kapağı aldım, arka cebime koydum. Tekrar lastiğimin başına döndüm. Nedret ve ben ikinci aşamaya hazırız.

İkinci aşama şu: Sigara kapaklarını üstündeki lastikle birlikte sadece ayaklarını kullanarak, bir ayağının üstüne çevireceksin. Sonra yukarı fırlatacak, ikisini birden elinle yakalayıp atış çizgisine kadar koşacaksın. Çizgiyi ilk geçen, yerdeki bütün kapakları alır. Atışta ileri geçmem avantaj ama iş geri koşmaya gelince kötü. Bir de tabii, yerdeki kartonu ve lastiği daha kısa sürede ayak üstüne alıp, fırlatıp yakalamak beceri istiyor.

Sigara kapakları arasında bir değer sıralaması var. Kulüp kapağı kapakların en değerlisi. Bir Kulüp, iki Yeni Harman, iki Yenice, üç Bahar, dört Gelincik ediyor. Yani, iki Yeni Harman veren bir Kulüp kapağı alıyor. Yenice ile Yeni Harman eşit. Sayılar da eşit olursa, Yeni Harman'ın rengi pembemsi turuncumtrak diye, averajla kazanıyor.

Efendim uzatmayalım sözü, bezdirmeyelim sizi... O yaşta yassı sigara tellendirmediğimize göre, (Ya nasıl da afili, nasıl da fiyakalı bir işti o sigarayı tellendirmek ama… Cepten o Yeni Harman kutusunu çıkarıp, kapak birleşim yerindeki ince kağıdı tırnak gezdirerek kesip, kapağı açıp, ince kağıdı kaldırıp, bir yassı sigara alıp, kapağı özenle kapatıp, sigarayı şöyle bir burun deliklerinin hizasından geçirdikten sonra, kutunun üstüne iki-üç kere vurup, bir böbür bir böbür alıp dudaklar arasına benzinli muhtar çakmağıyla yakıp, ilk nefesi duman tabanlarına kadar inecekmişçesine çekip, Efkar Tepesi’ne ulaştıracak gibi çevreye bakına-bakına üflemek. Bir de pala bıyıklarınız varsa... Ne keyif... Her halde. Biz çocuktuk bilmeyiz.) sigara kutularını nereden buluyorduk derseniz, vallahi benim kaynağım lokantada garson Erol Ağabey idi. Müşterilerin masalarda bıraktığı boşalmış kutuları atmaz, kapaklarını özenle keser benim için saklardı. Bazen ustasının görme ihtimali olmayan zamanlarda, o da bizimle oynardı. Ustasından çekinir, korkardı. Biz 8 -10 yaşlarındaydık, Erol Ağabey on sekiz. Bizim korkumuz yok mu? Var. Şero. Şero'dan korkmayan öğrenci var mıydı diye bir sorun bakalım!.. Yoktu.

Nedret lastiği sağ ayağının üstüne almaya çalışırken düşürdü. İyice eskimiş, köşeleri yuvarlanmış lastik hafif eğimli betonda bir tekerlek gibi yuvarlanıp gitti mazgal deliğinden kanalizasyona düştü. Nedret koştu peşinden, yetişemedi. Üzüldü. (Bu topuk lastiklerini de kundura tamircisi Fehimdar Amca'dan parayla alırdık haa. Eskimişi ve sert olanı daha makbuldü. Yenisi iyi kaymazdı.) Lastiğimle Yenice kapağını yerden sağ ayakkabımın üstüne zor bela çevirdim. Fırlattım yukarı, tuttum. Kasketime mukayyet tam koşacağım başlangıç çizgisine!.. Burnumun dibinde Şero.

Ve tabii, anında parmakları şakaklarımda. Kulak ibiğimin biraz yukarısında kalmış favorimi çekiştirmeye hazır… Alanda, Nedret, Necdet... Orhan, Halit, Kamuran kimse yok. Herkes arazi.

- Dedim "hocam aman yeter. Verdiğin bu acı, ölümden beter".

- Dedi "sen talebesin, hani sende disiplin?"

- Dedim "ah hocam, bugün Pazar, biz çocuğuz, sen de bir âlemsin".

- Dedi "çok konuşma, yazdım bunu deftere".

- Dedim "hocam, şakağımdan elini çek de hele… Neyse ne".

68, 69, 70'li yıllarda Şavşat Ortaokulu'nda okuyan her erkek öğrenci Şero'nun şakağa yapışan parmaklarının verdiği acıyı en azından bir kere tatmıştır. İyi bilir. Favorileri yukarı çekerken Tigrat deresi de gözünüzde yukarı akar. Bir balet olur, ayak baş parmağınız üstünde dikine-dikine dans edersiniz.

Şero (Sevgili Şerafettin öğretmenim... Saygılar sunuyorum.) bizim Fen Bilgisi öğretmenimizdi. Disiplini ne kadar bol ise, notu da o kadar kıt idi. Kitapçı Yaşar Ağabey'in kardeşiydi. (Küçüğü müydü, büyüğü mü!.. Unuttum.) Sözlülerde sınıf önünde tek hâkim oydu. Duruşumuz faul diye not kırardı. Ben de inadına on çekerdim yazılılarından. Eksik virgül arasa not kırmaya, bulamazdı.

- "Hocam yaaa, bak bak. Orhan da orada..." Dedim dağıttım dikkatini.

Başını hafif yana çevirince, ellerimi kenetledim birbirine göğsümün hizasından yukarı ok gibi çıkarıp, kollarının hizasına gelince can havliyle açtım iki yana... Şero'nun parmaklarından kurtuldu favorilerim. Bir kaç telim kalmıştır elinde, eminim. Acısından bilirim. Kasketim yerde. Umurumda değil. O acıdan kurtuluşa bin kasket feda olsun. On beş saniyede, Fikri Amca'nın dükkânının aralığına attım kendimi. Artık eve kadar, tutabilen varsa gelsin peşimden.

Bir daha, hükümet meydanında lastik oynamadık.

Bizim çocukluğumuzda öğretmenlerimiz Cumartesi-Pazar demez, Şavşat sokaklarında Jandarma misali “Kol” gezerlerdi. Kol dediysem ikişerli değil. Tek-tek. Bazen görev gereği, bazen içlerinden geldiği için çıkar dolaşırlardı. Topu-topu iki cadde bir meydan zaten. Ama işleri için sokağa çıksalar bile, bize, “bizi denetlemek için” gibi gelirdi. Sinema önlerinde görünmek, misket, artis ve lastik oynarken yakalanmak resmi disiplin cezası demekti. Sigara içmek, okuldan uzaklaştırma nedeni. Kasketlerimiz vardı. Kız-erkek, hepimizin. Öğretmenlerimizi görünce durur, kasketimizin tereğinden selam verirdik. Öğretmenlerimiz başını eğerek selamımızı alır, yoluna devam ederdi. Önlerinden yürümek ayıptı. Durur, selam ve yol verirdik.

Bizim çocukluğumuzda, öğrencilik çok güzeldi.
Bizim çocukluğumuzda, hayat daha güzeldi.

Cüneyt Özyer
Anı Hikâyeler
Şubat 2013, Çayyolu-Ankara



< ÖNCEKİ | KURUCUYA DÖN | SONRAKİ >



Bİ' DAVET YAPIN




Temas

Görsel İletişim Tasarımı, Pazarlama İletişimi, Siyasal İletişim, Markalaştırma, Yaratıcı Yazarlık alanlarında elli yıllık deneyime sahip Üstat Cüneyt Özyer'den bir konferans almayı veya bir etkinliğinize katılmasını düşünürseniz aşağıdaki formu doldurup gönder butonuna dokunmanız yeterli. Size çok kısa sürede cevap verecektir.



Gidiyor...
Mesajınızı aldık. Teşekkür ederiz. Size en geç iki iş günü içinde cevap vereceğiz.

Bize aşağıdaki telefon veya e-posta adresimizden de ulaşabilirisiniz. Bi' kahve içmeye her zaman bekleriz.

Ahmet Taner Kışlalı Mahallesi,
Başkent Güvengir Küme Evleri
2908. Sokak No: 30
Çayyolu - Ankara / Türkiye

Gsm: 0 (532) 332 37 80
e-posta: info@grafikevi.com.tr